Napolyon’a göre Avrupa’nın “kabul salonu” olan San Marco Meydanı, Venedik’in kalbinin attığının yerdir. 800’lü yıllarda oluşmaya başlayan bu meydan, Dükler Sarayı, Correr Müzesi, San Giorgio Maggiore Kilisesi, San Marco Bazilikası ve Çan Kulesi, çarşı, restoran ve kafeler ile çevrilidir. Güvercinlerin mesken tuttuğu meydan, Venedik’in her daim ziyaret edilen popüler bir noktasıdır. Meydanı süsleyen iki sütundan birinde kanatlı aslan heykeli, diğerinde ise şehrin koruyucusu olan Aziz Theodorus’un heykeli bulunur. Bazı zamanlarda su altında kalan, tarihi dokusunu ve gizemli güzelliğini asla yitirmeyen cazibe noktası, özellikle yaz mevsiminde ziyaret ediliyor.
Dükler Sarayı
Venedik San Marco Meydanı’nı süsleyen Dükler Sarayı, bir tarafı Venedik Lagünü’ne dönmüş, zarafeti ile görenleri büyüleyen, yüzlerce yıllık bir eserdir. Düklerin odaları, mahkeme salonu, meclis odası ve cezaevi bölümünden oluşan bu saray, ilk kez şato olarak 10. yüzyılda inşa edilmiş, bugünkü görüntüsüne ise 14 ile 15. yüzyılda kavuşmuştur. Gotik mimarinin nadide örneklerinden biri olarak bolca kemer ve detaylı süslemelerle bezelidir. Günümüzde süreli sergilere ev sahipliği yapan Dükler Sarayı (Palazzo Ducale), müze olarak gezilebiliyor.
San Marco Bazilikası
Venedik’in San Marco Meydanı’nda, Dükler Sarayı’nın bitişiğinde tüm zarafeti ile parlıyor San Marco Bazilikası. İlk olarak 9. yüzyılda Dükler Sarayı’nın kilisesi olarak inşa edilmiş, 10. yüzyılda yangın nedeniyle zarar görmüş, 11. yüzyılda ise yeniden yapılmıştır. Mısır, Suriye ve Filistin’den getirilen mermerlerle kaplanmış bu yapı, kubbelerle süslenmiş; Bizans mozaikleriyle ve altın kaplama ile bezenmiştir.
İsa’nın on iki havarisinden biri olan Aziz Marco’nun kemiklerinin Venedikli tüccarlar tarafından Mısır’dan buraya getirilmesini tasvir eden mozaikler, 13. yüzyılın sonunda doğru yapılmıştır. 13. yüzyılın başlarında İstanbul’u işgal eden Venedikli Haçlılar İstanbul - Hipodrom’da bulunan dört at heykelini, San Marco Bazilikası’na taşımıştır. Heykellerin orijinalleri günümüzde kilisenin içinde muhafaza ediliyor, replikaları ise orta giriş kapısının üzerinde sergileniyor. İnce ince işlenmiş süslemeleriyle San Marco Bazilikası ve yanı başında yükselen yaklaşık 100 metrelik görkemli Çan Kulesi, Venedik’in en değerli hazineleri arasında bulunuyor. Kutsal mekan, gün batımında mücevher gibi parladığı için Altın Kilise olarak anılıyor.
Rialto Köprüsü
Venedik’in Büyük Kanalı’ı üzerine yerleştirilmiş bir mühendislik harikası olan Rialto Köprüsü, 1592 senesinden bu yana ayaktadır. Tahta olan eski köprünün yıkılması üzerine taştan inşa edilmiş bu yapı, Antonio de Ponte’un imzasını taşır. Büyük Kanal’ın en dar noktasında San Polo ve San Marco’yu birbiriyle buluşturan bu köprü, masal kent Venedik’in sembollerinden biridir. Yuvarlak kemerli köprünün üzerinde şehre özgü pek çok hediyeliğin satıldığı dükkanlar yer alır. Siyah gondolların gezdiği Büyük Kanal’ın romantik manzarası, en güzel buradan seyredilir.
Gallerie dell'Accademia
Muazzam mimarisi ile Büyük Kanal’ın kıyısını süsleyen Gallerie dell'Accademia, benzersiz sanat eserlerini bir araya toplamıştır. Tarihi sanat galerisi, Bellini, Antonello da Messina, Paolo Vernese, Leonardo da Vinci, Titian, Lorenzo Lotto, Veronese ve Canaletto’nun eserlerine ev sahipliği yapar. 14 ve 18. yüzyıllar arasında Venedik’in resim ve heykel alanında ortaya koyduğu pek çok eserin yer bulduğu müze galeri, 1750 senesinde Güzel Sanatlar Akademisi olarak kapılarını açmıştır.
Rönesans koleksiyonu ile sanatseverleri etkisi altına alan galeride salonlar kronolojik olarak düzenlenmiştir. Süreli sergilere de yer veren Gallerie dell'Accademia, nefes kesici bir birçok sanat eseri ile ziyaretçilerine zamanda yolculuk yapma imkanı sunar.
Correr Müzesi
Venedik’in meşhur San Marco Meydanı’nda, kulenin karşısında yer alır Correr Müzesi. Kentin köklü ailelerinden Correr ailesinin mensubu, tutkulu bir koleksiyoncu olan Teodoro Correr’in Venedik’e bıraktığı miras ile 1830 yılında kurulmuştur. Venedik’in sanat ve tarihine dair özel koleksiyonların sergilendiği müze binasında Ulusal Arkeoloji Müzesi de yer alır.
Tablolar, heykeller ve pek çok antika objenin yer aldığı müze, imparatorun ikamet etmesi için 19. yüzyılda yapılmış, Napolyon Kanadı (Napoleonic Wing) adlı gösterişli bir sarayda ziyaretçilerini karşılar. Venedikli ressam Giuseppe Borsato ile beraber Fontaine ve Percier gibi yetenekli mimarların imzasını taşıyan büyüleyici sarayın fresklerle bezeli tavanı, Neoklasik üslupla tasarlanmış odaları, sanat tutkunlarını etkisi altına alır.
Santa Maria della Salute Bazilikası
Venedik kartpostalları ve fotoğraflarının olmazsa olmazı Santa Maria della Salute Bazilikası, tüm ihtişamıyla Büyük Kanal’ın girişinde duruyor. Dorsodura bölgesinde 17. yüzyılda inşa edilmiş bu kilise, Barok mimari üslubunun en güzel örnekleri arasında gösteriliyor.
Kilise, 17. yüzyılın ilk çeyreğinden sonra Venedik ve Avrupa’nın pek çok yerinde yayılan veba salgınından sonra hayatta kalanlar adına yapılmış ve Meryem Ana’ya ithaf edilmiştir. Ustalıkla tasarlanan kutsal mekan, iki kubbe ile taçlandırılmıştır. Üçgen alınlıklı mermer ana kapısı, Meryem Ana ve azizlerin kabartma heykelleriyle süslenmiştir. İç mekanı aydınlatan kemerli pencereleri, kabartma ve heykelleri, niş içerisinde bulunan 12 tane tablosu ile görenleri kendine hayran bırakan bu yapı, iki tane çan kulesine sahiptir. Her yıl 21 Kasım’da “Festa della Madonna della Salute” adı altında düzenlenen festival, San Marco Meydanı’ndan Santa Maria della Salute Bazilikası’na yapılan yürüyüşle tamamlanır.