Paris denince akla ilk gelen şey şüphesiz ki Eyfel Kulesi’dir. Bugün nasıl Paris’i Eyfel olmadan hayal etmek neredeyse imkansızsa, bu devasa demir kulenin yapıldığı yıllarda (1889) Paris’i onunla beraber düşünebilmek bir o kadar şaşırtıcıydı.
Gustave Eiffel tarafından yapılan, Stephen Sauvestre tarafından tasarlanan Eyfel Kulesi (Eiffel Tower - La tour Eiffel) Fransız İhtilali’nin 100. yıl kutlamaları sebebiyle Paris’te düzenlenen Dünya Fuarı için geçici bir yapı olarak inşa edilmiştir. Dönemin sanatçıları ve Parisliler tarafından kenti çirkinleştireceği gerekçesiyle kaldırılması için imza kampanyaları ve protestolar düzenlenmişse de Eyfel Kulesi’nin zaman geçtikçe ünlenmesi, onun Paris’in çekim noktası olmasını sağlamıştır. Geçmişin istenmeyen “demir yığını”, bugünün en çok ziyaret edilen noktalarından biri, Paris’in siluetini oluşturan başrol oyuncusu olmuştur.
Champ de Mars’ta yükselen Eyfel Kulesi’nin uzunluğu 324 metredir. Üç katlı kulenin her noktası, Paris’in bambaşka bir kesitini gözler önüne serer. 57 ve 115. metreye yerleştirilmiş 1 ve 2. katta, Eyfel’e dair bir sergi ve lezzetli yemekleriyle ünlü bir restoran yer alır. 276. metrede bulunan 3. katta ise panoramik manzarası ile seyir terası bulunur.
Önünde uzun kuyrukların oluştuğu görkemli yapı, ücretli olarak gezilebilir. Yürüme ya da asansör seçeneklerine göre ücret değişiklik gösterir.
Notre Dame Katedrali
Dünyanın en ihtişamlı gotik mimari örneklerinden biri olan Notre Dame Katedrali (Cathédrale Notre Dame), Paris’in simgelerinden biridir. Bu Roma Katolik katedrali, 1345 yılında ziyarete açılmıştır. Paris Başpiskoposluğu’nu ağırlayan kutsal mekan, Seine Nehri’nin kıyısında adeta parlar.
Her köşesi muazzam bir işçilikle süslenmiş görkemli yapının, 69 metrelik iki çan kulesi bulunur. Meryem Ana’ya ithaf edilmiş Notre Dame Kilisesi, gül penceresi, vitray camları ile büyüleyici bir güzelliğe sahiptir. Meryem’e ait olduğu sanılan ipek şal, burada sergilenir ve Hristiyanlar için son derece kutsaldır. Fransız İhtilali Dönemi’nde katedral zarar görmüş ve yıkılmak istenmiştir. Victor Hugo, meşhur romanı Notre Dame'ın Kamburu’nu (Notre Dame de Paris) katedrale ilgi çekmek amacıyla kaleme almıştır. Halkın ilgisiyle katedral yıkımdan kurtulmuş, yıllar sonra Notre Dame de Paris adıyla müzikal bestelenmiştir.
Tarihi katedral, Nisan 2019’da, çatısında başlayan büyük bir yangın sonucunda zarar görmüştür.
Louvre Müzesi
Binlerce sanat eserine ev sahipliği yapan Seine Nehri’nin kıyısındaki Louvre Müzesi (Musée du Louvre), tarihi Louvre Sarayı’nda (Palais du Louvre) 1793 yılında kurulmuştur. Paris’in görkemli sarayı, ilk olarak 12. yüzyılda kral Philippe-Auguste tarafından kale olarak yaptırılmış; genişleyen sınırlar, kaleyi işlevsiz bırakınca 16. yüzyılın ortasında kraliyet sarayı olarak Rönesans’ın gösterişli etkisi ile yeniden inşa edilmiştir. Bu kalenin kalıntıları hala bodrum katında görülebilir.
Heykel, tablo, çizim, baskı ve dekoratif objeler gibi sayısız sanat eserlerinin sergilendiği müzede Mısır, Yakın Doğu, Yunan, Etrüsk, Roma, İtalyan, Fransız ve İslam eserleri koleksiyonları bir hayli zengindir. Leonardo da Vinci’nin muhteşem Mona Lisa’sı müzenin en çok ilgi çeken parçalarından biridir. Raphael, Titian, Gericault, Botticini, Michelangelo, Jan Vermeer, Botticelli, Antoine Watteau, Charles le Brun’a ait eserler arasında dolaşmak sanatseverler için tarifi güç, muazzam bir histir. Müze, Sully, Denon ve Richelieu olarak adlandırılmış üç kanada bölünmüştür. Her koleksiyon kendi içinde muntazam bir düzene sahiptir.
Bakımlı bahçeleri, Napolyon Avlusu’na 1989 yılında kondurulmuş 21 metre yüksekliğindeki cam piramidi, ince bir işçilikle süslenmiş saray cephesiyle dıştan da etkileyici, dünyanın en çok ziyaret edilen ve en büyük müzesi olan Louvre Müzesi’ne bir tam gün ayırmak dahi yeterli olmayacaktır.
Müzenin önündeki uzun kuyruklara takılmamak için online olarak giriş bileti satın alınabilir.
Zafer Takı
Paris’in Eyfel Kulesi kadar ünlü olan sembollerinden biridir Zafer Takı. Fransızca ismi Arc de Triomphe olan bu anıt, Charles de Gaulle Meydanı’nda, Şanzelize Caddesi’nin (Champs-Élysées) batısındadır. 1805 yılında kazanılan Austerlitz Savaşı’na ve bu savaşta hayatını kaybeden Fransız askerlerine ithafen Napolyon’un isteği üzerinde yapılan Zafer Takı, 1836 yılında tamamlanmıştır. 50 metre yüksekliğe sahip bu anıtın 284 basamaklı merdiveni tırmanarak ulaşılabilen panoramik şehir manzarasına sahip bir seyir terası bulunur.
Bu eşsiz yapıt, direniş, savaş ve zaferi sembolize eden kabartma ve heykellerle süslenmiştir. Kemerin altında 1. Dünya Savaşı’nda vefat eden askerler için düzenlenmiş Meçhul Asker Mezarı (Tombe Du Soldat Inconnu) bulunur. Mezar kısmında, her gün saat 18:30’da yeniden körüklenen ve hiç sönmeyen bir ateş yer alır.
Versay Sarayı
Paris’in yaklaşık 20 km uzağındaki aynı adlı kasabada yer alan Versay Sarayı (Château de Versailles), Avrupa’nın en büyük saraylarından biridir. Görkemli bahçeleri ile bu muazzam yapı, 17. yüzyılın ortalarında Kral 14. Louis zamanında yaptırılmış; Fransız mimarisinin nadide örneklerindendir. Versay’ın her santimetrekaresi büyük bir emekle süslenmiştir. Le Brun tarafından tasarlanmış iç mekan mermer, fresk, ahşap oyma, tablo, heykel gibi gösterişli öğelerle bezenmiştir. Kanalizasyon sistemi, tuvalet ve banyosuz olarak planlanan saray, Fransız Devrimi sonrasında tuvalete kavuşmuştur.
Dünya tarihine yön veren 1919 tarihli Versay Barış Antlaşması, 1. Dünya Savaşı’nın sonunda Aynalı Salon’da (Galerie des Glaces) imzalanmıştır. UNESCO Dünya Mirası listesinde yer bulan, binden fazla odaya sahip bu sarayın büyük bölümü ziyarete açıktır.
Sarayı gezenler genellikle, büyüklüğü karşısında içinde kaybolacakmış gibi bir hisse kapılır. Salon de Venus adlı mermer salon, taht ve yatak odaları, Marie Antoinette’in odası, Kraliyet Şapeli (Chapelle Royale), mermer kaplı avlusu, tablo gibi güzel kusursuz görünen bahçeleri, Neptune ve Latona Çeşmeleri ile Versay Sarayı’nı gezmek için bir tam gün ayırmak gerekir.
Sacré-Cœur Bazilikası
Paris’in Montmartre Tepesi’ni bembeyaz parlayan Sacré-Cœur Bazilikası (Basilique du Sacré-Cœur), şehrin en çok ziyaret edilen noktalarından biridir. İnşası 1875 senesinde başlayan tarihi yapı, 1914’te tamamlanmıştır. Kilise, İsa’ya ve 1874 tarihinde gerçekleşen Fransa - Prusya arasındaki savaşta yaşamını yitiren askerlere adanmıştır. Sacré-Cœur, ‘Kutsal Kalp’ anlamına gelir.
Dört tane kubbesi, dışarıdan ne kadar ihtişamlı görünüyorsa bina içinden görüntüsü de bir o kadar muazzamdır. Mükemmel bir şekilde işlenmiş İsa mozaiği, altın işleme ve heykeller, gül pencereler, yaklaşık 19 ton ağırlığındaki çanı ve etkileyici mimarisi ile ile Sacré-Cœur Bazilikası, görenleri kendine hayran bırakır. Bazilikanın fenerli kubbesi, Eyfel Kulesi’nden sonra Paris’i yukarıdan seyredebilme imkanı veren en yüksek noktadır. Yaklaşık 300 kadar basamağa sahip merdiveni tırmandıktan sonra enfes manzaralı bu kubbeye ulaşıp panoramik kent manzarasını seyretmenin tadı bambaşkadır.
Paris denince akla ilk gelen şey şüphesiz ki Eyfel Kulesi’dir. Bugün nasıl Paris’i Eyfel olmadan hayal etmek neredeyse imkansızsa, bu devasa demir kulenin yapıldığı yıllarda (1889) Paris’i onunla beraber düşünebilmek bir o kadar şaşırtıcıydı.
Gustave Eiffel tarafından yapılan, Stephen Sauvestre tarafından tasarlanan Eyfel Kulesi (Eiffel Tower - La tour Eiffel) Fransız İhtilali’nin 100. yıl kutlamaları sebebiyle Paris’te düzenlenen Dünya Fuarı için geçici bir yapı olarak inşa edilmiştir. Dönemin sanatçıları ve Parisliler tarafından kenti çirkinleştireceği gerekçesiyle kaldırılması için imza kampanyaları ve protestolar düzenlenmişse de Eyfel Kulesi’nin zaman geçtikçe ünlenmesi, onun Paris’in çekim noktası olmasını sağlamıştır. Geçmişin istenmeyen “demir yığını”, bugünün en çok ziyaret edilen noktalarından biri, Paris’in siluetini oluşturan başrol oyuncusu olmuştur.
Champ de Mars’ta yükselen Eyfel Kulesi’nin uzunluğu 324 metredir. Üç katlı kulenin her noktası, Paris’in bambaşka bir kesitini gözler önüne serer. 57 ve 115. metreye yerleştirilmiş 1 ve 2. katta, Eyfel’e dair bir sergi ve lezzetli yemekleriyle ünlü bir restoran yer alır. 276. metrede bulunan 3. katta ise panoramik manzarası ile seyir terası bulunur.
Önünde uzun kuyrukların oluştuğu görkemli yapı, ücretli olarak gezilebilir. Yürüme ya da asansör seçeneklerine göre ücret değişiklik gösterir.
Notre Dame Katedrali
Dünyanın en ihtişamlı gotik mimari örneklerinden biri olan Notre Dame Katedrali (Cathédrale Notre Dame), Paris’in simgelerinden biridir. Bu Roma Katolik katedrali, 1345 yılında ziyarete açılmıştır. Paris Başpiskoposluğu’nu ağırlayan kutsal mekan, Seine Nehri’nin kıyısında adeta parlar.
Her köşesi muazzam bir işçilikle süslenmiş görkemli yapının, 69 metrelik iki çan kulesi bulunur. Meryem Ana’ya ithaf edilmiş Notre Dame Kilisesi, gül penceresi, vitray camları ile büyüleyici bir güzelliğe sahiptir. Meryem’e ait olduğu sanılan ipek şal, burada sergilenir ve Hristiyanlar için son derece kutsaldır. Fransız İhtilali Dönemi’nde katedral zarar görmüş ve yıkılmak istenmiştir. Victor Hugo, meşhur romanı Notre Dame'ın Kamburu’nu (Notre Dame de Paris) katedrale ilgi çekmek amacıyla kaleme almıştır. Halkın ilgisiyle katedral yıkımdan kurtulmuş, yıllar sonra Notre Dame de Paris adıyla müzikal bestelenmiştir.
Tarihi katedral, Nisan 2019’da, çatısında başlayan büyük bir yangın sonucunda zarar görmüştür.
Louvre Müzesi
Binlerce sanat eserine ev sahipliği yapan Seine Nehri’nin kıyısındaki Louvre Müzesi (Musée du Louvre), tarihi Louvre Sarayı’nda (Palais du Louvre) 1793 yılında kurulmuştur. Paris’in görkemli sarayı, ilk olarak 12. yüzyılda kral Philippe-Auguste tarafından kale olarak yaptırılmış; genişleyen sınırlar, kaleyi işlevsiz bırakınca 16. yüzyılın ortasında kraliyet sarayı olarak Rönesans’ın gösterişli etkisi ile yeniden inşa edilmiştir. Bu kalenin kalıntıları hala bodrum katında görülebilir.
Heykel, tablo, çizim, baskı ve dekoratif objeler gibi sayısız sanat eserlerinin sergilendiği müzede Mısır, Yakın Doğu, Yunan, Etrüsk, Roma, İtalyan, Fransız ve İslam eserleri koleksiyonları bir hayli zengindir. Leonardo da Vinci’nin muhteşem Mona Lisa’sı müzenin en çok ilgi çeken parçalarından biridir. Raphael, Titian, Gericault, Botticini, Michelangelo, Jan Vermeer, Botticelli, Antoine Watteau, Charles le Brun’a ait eserler arasında dolaşmak sanatseverler için tarifi güç, muazzam bir histir. Müze, Sully, Denon ve Richelieu olarak adlandırılmış üç kanada bölünmüştür. Her koleksiyon kendi içinde muntazam bir düzene sahiptir.
Bakımlı bahçeleri, Napolyon Avlusu’na 1989 yılında kondurulmuş 21 metre yüksekliğindeki cam piramidi, ince bir işçilikle süslenmiş saray cephesiyle dıştan da etkileyici, dünyanın en çok ziyaret edilen ve en büyük müzesi olan Louvre Müzesi’ne bir tam gün ayırmak dahi yeterli olmayacaktır.
Müzenin önündeki uzun kuyruklara takılmamak için online olarak giriş bileti satın alınabilir.
Zafer Takı
Paris’in Eyfel Kulesi kadar ünlü olan sembollerinden biridir Zafer Takı. Fransızca ismi Arc de Triomphe olan bu anıt, Charles de Gaulle Meydanı’nda, Şanzelize Caddesi’nin (Champs-Élysées) batısındadır. 1805 yılında kazanılan Austerlitz Savaşı’na ve bu savaşta hayatını kaybeden Fransız askerlerine ithafen Napolyon’un isteği üzerinde yapılan Zafer Takı, 1836 yılında tamamlanmıştır. 50 metre yüksekliğe sahip bu anıtın 284 basamaklı merdiveni tırmanarak ulaşılabilen panoramik şehir manzarasına sahip bir seyir terası bulunur.
Bu eşsiz yapıt, direniş, savaş ve zaferi sembolize eden kabartma ve heykellerle süslenmiştir. Kemerin altında 1. Dünya Savaşı’nda vefat eden askerler için düzenlenmiş Meçhul Asker Mezarı (Tombe Du Soldat Inconnu) bulunur. Mezar kısmında, her gün saat 18:30’da yeniden körüklenen ve hiç sönmeyen bir ateş yer alır.
Montmartre
Paris’in en yüksek tepesi olan Montmartre, kentin huzur dolu köşelerinden biridir. Sarmaşıklarla bezeli, büyülü bir atmosfere sahip dar sokakları, pek çok sanatçıyı ama özellikle ressamları cezbetmiştir. Salvador Dali, Pablo Picasso, Vincent van Gogh, Claude Monet, Amedeo Modigliani, Piet Mondrian gibi sanatçılar, Montmartre’de stüdyolar edinmiş; bölgenin huzur verici manzarasından ilham almıştır. Bu sebepledir ki Ressamlar Tepesi olarak da anılır Montmartre.
Günümüzde eskisi kadar olmasa da burada hala yazar, şair, ressamlar yaşar. Bazı ünlü Fransız filmlerinin seti olmuş taş kaplı sokaklarda, her köşe başında bir ressam vardır. Bölgenin en gözde yeri, Sacré-Cœur Bazilikası’dır. Paris’in en yüksek ikinci noktası, bu bazilikanın kubbesidir ve pek çok kişi Montmartre’a gelmişken mutlaka bazilikanın kubbesine çıkarak şehrin gösterişli manzarasını seyre dalar. Picasso ve Dali’nin adımladığı sokaklarda dolaşırken Paris’te olduğunuzu en derinden hissedersiniz.
Şanzelize Bulvarı
Paris’in ve dünyanın en bilinen yerlerinden biridir Şanzelize Bulvarı. Fransızca Avenue des Champs-Élysées olarak yazılır. Paris’e gelenlerin Eyfel Kulesi’nden sonra ilk duraklarından birisi de burasıdır. Concorde Meydanı’ndan Charles de Gaulle Meydanı’ndaki Zafer Takı’na (Arc de Triomphe) kadar uzanan bulvar, 2 km uzunluğunda, 70 metre genişliğindedir. Adını, Yunan mitolojisinde cennet olarak adlandırılan Elysian’dan almıştır. Paris’teki pek çok caddenin bir ucu buraya çıkar. Görkemli bulvar, Şanzelize Caddesi olarak da anılır.
Bugünkü görüntüsüne 17. yüzyıl itibariyle kavuşmaya başlayan Şanzelize, yüksek kestane ağaçlarıyla donatılmıştır. 1838 senesinde mimar Jacques Hittorff’un imzasını taşıyan zarif sokak lambaları, geceleri Şanzelize’yi aydınlatır. Kafe ve restoranların yer aldığı cadde boyunca butikler ve dünyaca ünlü markaların mağazaları bulunur. Ulusal gün ve yeni yıl kutlamaları Şanzelize’de gerçekleşir. Ziyaretçisi eksik olmayan bulvar, pek çok filme de konuk olmuştur.
Versay Sarayı
Paris’in yaklaşık 20 km uzağındaki aynı adlı kasabada yer alan Versay Sarayı (Château de Versailles), Avrupa’nın en büyük saraylarından biridir. Görkemli bahçeleri ile bu muazzam yapı, 17. yüzyılın ortalarında Kral 14. Louis zamanında yaptırılmış; Fransız mimarisinin nadide örneklerindendir. Versay’ın her santimetrekaresi büyük bir emekle süslenmiştir. Le Brun tarafından tasarlanmış iç mekan mermer, fresk, ahşap oyma, tablo, heykel gibi gösterişli öğelerle bezenmiştir. Kanalizasyon sistemi, tuvalet ve banyosuz olarak planlanan saray, Fransız Devrimi sonrasında tuvalete kavuşmuştur.
Dünya tarihine yön veren 1919 tarihli Versay Barış Antlaşması, 1. Dünya Savaşı’nın sonunda Aynalı Salon’da (Galerie des Glaces) imzalanmıştır. UNESCO Dünya Mirası listesinde yer bulan, binden fazla odaya sahip bu sarayın büyük bölümü ziyarete açıktır.
Sarayı gezenler genellikle, büyüklüğü karşısında içinde kaybolacakmış gibi bir hisse kapılır. Salon de Venus adlı mermer salon, taht ve yatak odaları, Marie Antoinette’in odası, Kraliyet Şapeli (Chapelle Royale), mermer kaplı avlusu, tablo gibi güzel kusursuz görünen bahçeleri, Neptune ve Latona Çeşmeleri ile Versay Sarayı’nı gezmek için bir tam gün ayırmak gerekir.
Seine Nehri
Paris’in ortasından geçen Seine Nehri (La Seine), kıvrılarak dolaştığı Paris topraklarına ayrı bir güzellik katar. Fransa’nın en önemli nehirlerinden biridir ve 776 km uzunluğundadır. Louvre Sarayı, Eyfel Kulesi, Notre Dame Katedrali gibi birçok önemli yapı, nehrin yakınlarında yer alır. Manş Denizi’ne kavuşan Sen Nehri’nin üzerine 37 adet kemerli köprü bulunur.
Nehir kıyısında yürüyüş yapılacak alanlar, kafe ve restoranlar bulunur. Seine’de tekne turu yapmanın da tadı bir başkadır. Saint Martin Kanalı boyunca süren yolculuk, rehberler eşliğinde düzenlenir ve Paris’e farklı bir açıdan bakma imkanı sunar. Tekne turlarının bazıları yemekli olarak organize edilir ve tur süresi de buna göre değişkenlik gösterir.
Disneyland Paris
Orijinal adı Euro Disney Resort olan devasa kompleks, Paris’e yaklaşık 32 km uzaklıktaki Marne-la-Vallée’de yer alır. Kapılarını 1992 senesinde ziyaretçilerine açan Disneyland Paris, eğlence merkezi, otel, alışveriş merkezi, tema parkı, Disney kasabası ve stüdyolarından oluşur.
Her yıl milyonlarca kişinin Paris’e gelme nedeni olan Disneyland Paris, büyük, küçük herkesi etkisi altına alır. Disney dünyasının içinde kaybolmak isteyenleri burada birçok güzel detay bekler. Şatolar, yemyeşil alanı süsleyen dereler, rengarenk çiçeklerle bezenmiş bahçeler, Star Wars, Indiana Jones gibi başyapıtların tema parkları… Her köşesi fotoğraf stüdyosu gibi özenle tasarlanmış olan Disneyland Paris, kaç yaşında olursa olsun tüm ziyaretçileri büyülü atmosferiyle kucaklar.
Sacré-Cœur Bazilikası
Paris’in Montmartre Tepesi’ni bembeyaz parlayan Sacré-Cœur Bazilikası (Basilique du Sacré-Cœur), şehrin en çok ziyaret edilen noktalarından biridir. İnşası 1875 senesinde başlayan tarihi yapı, 1914’te tamamlanmıştır. Kilise, İsa’ya ve 1874 tarihinde gerçekleşen Fransa - Prusya arasındaki savaşta yaşamını yitiren askerlere adanmıştır. Sacré-Cœur, ‘Kutsal Kalp’ anlamına gelir.
Dört tane kubbesi, dışarıdan ne kadar ihtişamlı görünüyorsa bina içinden görüntüsü de bir o kadar muazzamdır. Mükemmel bir şekilde işlenmiş İsa mozaiği, altın işleme ve heykeller, gül pencereler, yaklaşık 19 ton ağırlığındaki çanı ve etkileyici mimarisi ile ile Sacré-Cœur Bazilikası, görenleri kendine hayran bırakır. Bazilikanın fenerli kubbesi, Eyfel Kulesi’nden sonra Paris’i yukarıdan seyredebilme imkanı veren en yüksek noktadır. Yaklaşık 300 kadar basamağa sahip merdiveni tırmandıktan sonra enfes manzaralı bu kubbeye ulaşıp panoramik kent manzarasını seyretmenin tadı bambaşkadır.
Paris’in ortasından geçen Seine Nehri (La Seine), kıvrılarak dolaştığı Paris topraklarına ayrı bir güzellik katar. Fransa’nın en önemli nehirlerinden biridir ve 776 km uzunluğundadır. Louvre Sarayı, Eyfel Kulesi, Notre Dame Katedrali gibi birçok önemli yapı, nehrin yakınlarında yer alır. Manş Denizi’ne kavuşan Sen Nehri’nin üzerine 37 adet kemerli köprü bulunur.
Nehir kıyısında yürüyüş yapılacak alanlar, kafe ve restoranlar bulunur. Seine’de tekne turu yapmanın da tadı bir başkadır. Saint Martin Kanalı boyunca süren yolculuk, rehberler eşliğinde düzenlenir ve Paris’e farklı bir açıdan bakma imkanı sunar. Tekne turlarının bazıları yemekli olarak organize edilir ve tur süresi de buna göre değişkenlik gösterir.